Yaş : 32
Kayıt tarihi : 06/03/09
Mesaj Sayısı : 511
Nerden : MharZ .
İlgi alanları : AhşKqımMm . .
Rep K:
Konu: qhoDhiç NheDhiR . Paz Mart 08, 2009 4:57 pm
Gothic Nedir ?
Gothic sözcüğü, herkeste genellikle güzel çağrışımlar uyandırır: katedraller, kiliseler, sivri kuleler, eski tarz bir dekorasyon.Oysa, bu sözcüğü ilk kez kullanan Rönesans dönemi İtalyan sanatçıları için Gotik terimi oldukça değişik bir anlam taşımış ve klâsik biçimlere karşı çıkan Kuzeyli barbarların, özellikle Cermen kökenli halkların kültürünü simgeleyen bir sözcük olarak geçerlik bulmuştur.
Gotik sözcüğü ilk önceleri Rönesans olgusunun dışında kalan tüm barbar kültürü ifade etmek için kullanılmıştı. Ancak sonradan, bu kültür daha iyi anlaşılıp, takdir edilmeye başlanınca daha dar bir anlamda, yalnızca mimari bir biçimi belirtmek amacıyla kullanılır oldu. Daha yakın dönemlerde ise, halk dilindeki anlamıyla, tümüyle dinsel yapılarla, özellikle katedraller ile bağdaştırılan bir terim haline geldi. "New English Dictionary" (Yeni İngilizce Sözlük) Gotik sözcüğü için şu tanımı vermektedir:
"Batı Avrupa’da XII. yüz yıldan XVI. yüz yıla kadar yaygın olan mimari stil için kullanılan terim. Stilin temel özelliği sivri kemerlerdir. Aynı zamanda mimari ayrıntılarda ve süslemede de uygulanmıştır".
Aslında bu tanım yeterince kesin değildir. Mimarlık tarihi uzmanlarından bir çoğu, Gotik stilin temel özelliğinin sivri kemerler olduğunu kabul etmeyip, farklı kuramlar ileri sürebilirler. Ayrıca, Gotik stili yalnızca mimarlığa özgü olarak kullanmak da pek doğru değildir. Zira Gotik yalnız yapılar için değil; mobilyalar, giysiler, süslemeler, hatta mutfak aletleri ve davranış biçimleri için bile geçerli bir kavramdı. Ne var ki, günümüzde kilise yapılarının dışında Gotik stilden geriye hemen hiç bir şey kalmamıştır.
Gotik ortaya çıkana dek Batı Avrupa’daki tüm yapı biçimlerinin temelini oluşturan "Romanesk" mimarlık oldukça basit bir ilkeye bağlıydı ve özünü eski bazilika inşaatlarından almıştı. Bu ilke, dört duvar üzerine oturtulan düz bir çatıdan ibaretti. Eğer çatı kubbeli ya da çıkıntılı olursa, yan ağırlıkları taşımaları için duvarların kalınlaştırılması gerekliydi. Bu nedenle, geniş iç mekânlar gerektiren büyük yapılarda duvarlar fazlasıyla kalın yapılıyordu. Duvarların yeterince sağlam olması için ise pencerelerin pek küçük olmaları gerekiyordu. Sonuç olarak, Romanesk yapılar bodur ve hantal görünümlü, iç mekânları karanlık ve hüzünlü yapılardı.
Gotik mimarlar, iç mekânlarda yeterli genişliği sağlayan sivri ve yüksek kemerler kullanarak, Romanesk yapıların uygunsuz koşullarından kurtulma çaresini bulmuşlardı. Üstelik kemerli payandalar kullanarak yan ağırlıkları desteklemesini de biliyorlardı. Bu sayede, duvarların üzerindeki büyük yük azaltılmış oluyordu. Açılan büyük pencereler ve kullanılan renkli camlar iç mekânların tatsız karanlığını ve hüznünü yok ediyordu. Zamanla, yapıyı oluşturan çeşitli öğeler; kemerler, payandalar, sütunlar ve duvarlar, tıpkı bir makinenin gerekli parçaları gibi, bütün halinde uyumlu bir sistem biçimine dönüştü. Yapının çeşitli öğelerini uyumlu bir biçimde örgütleyen bu bütüncül sistem Gotik stilin özünü ve Romanesk stilden ayrılmasını sağlayan ana niteliğini oluşturdu. Kemerler, payandalar, sütunlar gibi teknik özellikler stili belirlemede ikinci plana düştü.
Violet-le-Duc’ün ünlü Gotik tanımına göre; "tümüyle Romanesk stilden ayrı evrimleşmiş olan Gotik stilin ayırt edici özelliği, yapının tüm karakter ve görkeminin titizlikle örgütlenmiş ve içtenlikle uygulanmış bir sisteme bağlı olmasındadır".
Moore’un tanımlamasına göre; "Gotik mimari kısaca, payandalar ve ayaklar tarafından taşınan bağımsız bir kemerler ağı ile bunların üzerine oturtulmuş bir çatının oluşturduğu bir yapı sistemidir. Yapının tüm dengesi, ağırlık ve karşı-ağırlıklar sayesinde sağlanmıştır. Tüm sistem, mimari koşullara ve sanatsal formlara uygun, konularını doğadan alan yontularla bezenmittir. Gotik, dinsel inanç ile esinlenmiş, ulusal ya da yöresel tutkularla uyarılmış laik zanaatkârların ürünü olan yaygın bir kilise mimarisidir".
Moore, Gotik’in anahtarını payandalarda bulur. Diğer uzmanlar farklı kuramlar sunarlar. Porter’a göre temel nitelik kemerli çatıdır. Phillips sivri kemerlerin tüm sistemin özü olduğunu ileri sürer. Gould için, en üstün değer taş çatılardadır. Oysa Lethaby, Gotik stilin özünü bu tür teknik özelliklerden çok, yapının genel Orta Çağ karakterinde bulmaktadır.
Gotik Stili Kim Buldu ?
Gotik’in nerede ve ne zaman başladığı konusunda mimarlık tarihçileri arasında büyük görüş farklılıkları vardır. Gotik stili yaratma onurunu kendi ülkelerine mal etmeyi arzulayan İngiliz yazarlar, ilk örneğin Durham’da 1100 yılları civarında ortaya çıktığını ileri sürmektedirler. Oysa ayrıcasız olarak tüm Fransız yazarlar, Gotik’in başlangıcının Paris ve çevresinde gerçekleştiğini savunmakta ve ilk Gotik anıtın, yapımına 1140 yılında başlanan Saint Denis Manastır Kilisesi olduğunu söylemektedirler. Çağdaş yazarların büyük çoğunluğu Fransız kuramını kabul etme eğilimindedirler. Porter, yeni stilin 1063 yılında Paris’te başladığını ve doruk noktasına 1120 yılında Amiens nefi (orta sahını) ile ulaştığını belirtir.
"Roman and Medieval Art" (Roma ve Orta Çağ Sanatı) adlı kitabında Goodyear, Gotik stilin başlangıcı ve gelişmesi hakkında şunları dile getirir: "Gotik’in "erken", "orta" ve "geç" dönemleri olduğu belirtilir. Oysa, bu dönemler arasında kesin sınırların bulunmadığı bilinmelidir. Genel olarak XII. yüz yılda Gotik Fransa’da başlamıştır ve diğer ülkelerde XIII. yüz yıl öncesinde bu stile rastlanmaz. XIII. ve XIV. yüz yıllar Gotik stilin yetkinliğe ulaştığı dönemlerdir. XV. yüz yılda ise göreli olarak gerileme görülür. Hem Almanya ve hem de İngiltere’de Gotik XIII. yüz yılda ortaya çıkmıştır. Halbuki İtalya, Gotik’i asla tümüyle kabullenmemiştir. İngiltere, Gotik stilde en yoğun yerel ve ulusal uygulamaların yapıldığı ülkedir ve bu nedenle İngiltere’de Gotik’in ikinci el olarak, bir taklit biçiminde uygulandığı aşikârdır. Biçimsel güzellik ve genel çekicilik açısından İngiliz katedralleri diğer tüm ülkeler ile yarışabilirler; ancak Gotik’in ortaya çıkıp gelişmesi açısından öncelik Fransızlara ait olmuştur."
Acaba Gotik mimarlar bu yeni sanatın gizlerini nereden türetmişler?
Bu konuda da, çok sayıda farklı kuramlar mevcuttur ve pek aklı başında savların yanı sıra oldukça saçma olanlara da rastlanabilir. Lascelles, mimarların sivri kemerleri Nuh’un Gemisinden öğrendiklerini ileri sürmüştür. Stukeley, yeni yapı ilkelerinin Druid’lerin mağaralarını taklit etmeye çabalarken keşfedildiğini savunur. Ranking’e göre Gotik stil, temelde Gnostik bir karakter taşımaktadır. Christopher Wren, Gotik’in Araplardan alındığını söylemiştir. Findel’e göre, Gotik sanatı bulma onuru Cermen kökenli halklara aittir. Scott bu kurama katılmakta, ancak Fransa ve İngiltere’ye yayılmasını "Comacine Ustaları"na bağlamaktadır. Lewis, bu denli açık ve kesin ilkelerin ancak tek bir kişi tarafından oluşturulabileceğini düşünür ve Gotik sanatın keşfi onurunu Fransa kralı Şişman Louis’nin başbakanı Suger’e verir. Pownall, Gotik’in ağaç oymacılığından türediğini belirtir.
Günümüz sanat tarihçilerinin genelde birleştikleri kuram, Gotik’in zamanla ve ustadan çırağa sözlü eğitim ile evrimleştiği, kaçınılmaz olarak dönemin mimari ve toplumsal koşullarından etkilendiği biçimindedir. Bu kurama Gould da şu sözlerle katılır: "Gotik, bir taklit ya da çalıntı değil, özgün bir stildir. Avrupa’nın çeşitli yörelerinde hemen hemen eşzamanlı olarak belirmiş ve zamanla gelişmiştir
Katedraller, kiliseler, eski mezarlıklar ve eski tarz dekorasyonlar güzel çağrışımlar ve duygular vermiştir insan varlığına.
Romanesk dönemi Ortaçağ’ın son büyük aşaması olan “Gotik dönem” izlemiştir. 12. yüzyıl ortalarında başlayan Gotik sanat, Rönesans dönemine kadar sürmüştür. Romanesk deyince akla manastır yapıları geliyordu, Gotik denildiğinde ilk akla gelen ise, sivri çatı ve kuleleriyle göğe doğru yükselen, dev boyutlu katedral yapılarıdır. Gotik mimarlığın 1122’de Abbot Suger tarafından tasarımlanan, Paris yakınındaki St. Denis Manastır Kilisesi ile başladığı kabul edilir. Ama en yetkin klasik örnekler Fransa’nın Ile de France bölgesinde, yapımlarına 13. yüzyılda başlanan Laon, Chartes, Reims, Amiens ile Paris Notre-Dame Katedralleri’dir.
> Modern Gotik
Günümüzde modern gotik, daha çok bayanlarda fetiş (fetish) olarak görülmektedir.
Bu bayanlar herhangi bir nesneye karşı aşırı bağlanan istek ve arzular barındırır. Genel olarak ayak, eller ve boyun kısımlarında görülür. Daha çok siyah renk üzerine tercih edilmektedir.
Giyim
File çorap: Bacak ve kol ısımlarında dantelli veya yırtık olması görülmektedir.
Ayakkabı: Kalın topuklu deri bot modelleri tercih edilir.
Kıyafet: Genellikle model'ler deri kıfayet olmasını tercih ederler. Normal giyim olarak, siyah düz bir elbise tercih edilir.
Takı veya diğer: Genel olarak bakıldığında kollarında saat olmadığı görülür. 25mm - 33mm arası sivri bileklik, işlemeli gümüş kolye veya yüzük modelleri kullanılır. Makyaj'da pudra, makyajın vazgeçilmezidir. Teni matlaştırır, bütünlüğü sağlar. Siyah boya kalemleri kullanılarak kaş üstüne ve göz altına şekiller yapılır.
> Neden Modern Gotik?
Duygusallık, Karamsarlık, Nefret ve bu gibi duygu ve düşüncelerden yola çıkarak; Fetiş üzerine ilgisi olan fotoğraf sanatçıları, bayan modeller üzerinde erotizm sergilemektedir.
> Neden Herkes Gotik?
İnternet siteleri burada büyük bir rol oynamaktadır.
Vampirefreaks.com adlı internet sitesinin üyeleri daha çok amerika, kanada ve rusya ülkelerinde yaşamaktadır. Kısaca sıklığı bayan olması büyük bir ilgi çekmektedir. Bunun sebebi liseli kızların fetiş, vampire, goth görünümlü olup erotik bakışlı olması, site içinde resimlere oy verebilme özelliği gibi. Üyelerin genel yaş ortalaması 13,14,16,19 olarak seyredilmektedir.
> Müzik
Gotik müzik azlıkla film müziklerinde kullanılmaktadır. Keman destekli bayan soprano veya tenor, arka planda çalan çan sesi ise buna örnek olabilir.
Gothic metal gruplarının müzik ve lirik temalarında çoğunlukla duygusal, sevgi, karanlık gibi duygular bulunur. Gothic Metal denildiğinde akla Paradise Lost, The Gathering, Theatre of Tragedy gelir. Bunun sebebi ise bu grupların ilk olmasıdır.
******* Psikolojik
Ailevi problemlerden yola çıkarak; Yeterli olgunluğuna erişememiş 15-19 yaşındaki kız çocuklarında görülür.
1) Dış görünüşlerini değiştirerek cafe veya bar ortamlarında kendilerini bulurlar. Bir süre sonra tanıştığı kişi veya kişilerle müzik bilgisi konusunda uyum sağlayamazlar. Bu sebeble dışlanma söz konusu olur ve özenti adını alır.
2) İnternet ise daha çok sevilir. İlgi çekmek için webcam veya digital aracılığıyla mutsuz, melankoli veya bu tarz bakışlar sergilerler. Kendi çektikleri resimlerini dağıtarak ilgi çekmeye çalışırlar.